preloader
blog-post

Otizmde Bilişsel ve Bedensel Esneklik

Otizm spektrum bozukluğu (OSB/ASD); doğuştan gelen veya yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkan, sosyal iletişimdeki eksiklikler, sınırlı ilgi alanları ve tekrarlayan davranışların varlığıyla karakterize olan nörogelişimsel bir bozukluktur. Otizmin tanı ölçütleri, uluslararası sınıflandırma sistemlerinde ilk olarak 1967 senesinde ICD-8 içinde yer aldığı günden, 2013 yılında yayınlanan DSM-5’e kadar birçok kez değişikliğe uğramıştır. En sık kullanılan tanı sistemi olmasına rağmen, otizm alt kategorileri arasındaki sınırların belirsizliği, aynı hastaya farklı kliniklerce farklı tanıların konulması, alt tiplere yönelik özgün tedavilerin olmayışı, ek olarak bozuklukta yıllar boyu süren değişimlerle başta tipik otizm tanısı konmuş olan birinin erişkin dönemde Asperger Bozukluğu (AB) tanı ölçütlerini karşılar hale gelebilmesi gibi sebeplerle DSM-IV bazı yazarlar tarafından eleştirilmiştir (Gibbs ve ark. 2012, Aldridge ve ark. 2012, Wing ve ark. 2011, Worley ve Matson 2012). Eleştiriler doğrultusunda DSM-IV Yaygın Gelişimsel Bozukluk ölçütlerinde radikal değişikliğe gidilmiştir (Kaba, 2019). DSM-5’te “Yaygın Gelişimsel Bozukluk” tanımı yerine “Otizm Spektrum Bozukluğu” terimi kullanılmış, “Rett Sendromu” bu kategoriden çıkarılarak diğer alt gruplar bu tanımda birleştirilmiştir (Kaba, 2019).

Tanı Kriterleri Ve Belirtiler

DSM-5 Tanımlamasına göre;

Otizm spektrum bozukluğu, sosyal karşılıklılıktaki eksiklikler, sosyal etkileşim için kullanılan sözel olmayan iletişimsel davranışlar ve ilişkileri geliştirme, sürdürme ve anlama becerileri de dahil olmak üzere, sosyal iletişimdeki kalıcı eksiklikler ve birden fazla bağlamda sosyal etkileşim ile karakterizedir (Amerikan Psikiyatri Birliği DSM-5 2013). Sosyal iletişim kayıplarına ek olarak, otizm spektrum bozukluğunun tanısı; sınırlı, tekrarlayan davranış, ilgi veya aktivite kalıplarının (presence of restricted, re petitive patterns of behavior, interests, or activities) varlığını da gerektirir (Amerikan Psikiyatri Birliği DSM-5 2013). OSB DSM-5’te sosyal iletişim ve etkileşimdeki kısıtlılık (A) ile sınırlı, tekrarlayıcı ilgi alanları ve aktiviteler (B) olmak üzere iki ana grupta değerlendirilmiştir (Amerikan Psikiyatri Birliği DSM-5 2013). TABLO 1 **

Görsel 1

DSM-5’e göre OSB tanısı için A ölçütlerinin hepsi ve B ölçütlerinin en az ikisi karşılanmış olması gerekmektedir (Amerikan Psikiyatri Birliği DSM-5 2013).

TABLO**2

Görsel 2

DSM-5’e göre OSB tanısı için A ölçütlerinin hepsi ve B ölçütlerinin en az ikisi karşılanmış olması gerekmektedir (Amerikan Psikiyatri Birliği DSM-5 2013).

Epidemiyoloji & Etiyoloji

Amerikan Hastalıkları Kontrol Etme ve Önleme Merkezi (Centers for Disease Control Prevention-CDC) 2014 verilerine göre, dünya genelinde her 68 çocuktan birinin otizm tanısı aldığı ve erkek çocuklarında kız çocuklarına göre 4 kat daha fazla görüldüğü bildirilmektedir. Ülkemizde ise otizm yaygınlığını gösteren epidemiyolojik bir veri bulunmamakla birlikte yaklaşık 1.142.586 otizm tanısı almış birey ve bu durumdan etkilenmiş 4.568.000 aile üyesi bulunduğu tahmin edilmektedir Dertli, S., & Başdaş, Ö. (2022). Çocuğu otizm tanısı alan ebeveynlerin adaptasyon sürecinde insan insana ilişki modeli’nin kullanılması. Arşiv Kaynak Tarama Dergisi, 31(3), 237-242.

Otizmli bireylerin %70’inde semptomlar yavaş yavaş belirginleşirken, %30’unda 18-24. aylar arasında gelişimde gerileyici bir klinik seyir izlenir. Vakaların %50-70’inde sözel olmayan IQ testlerinde entellektüel yetersizlik, yaklaşık %25’inde ise epilepsi bulunur (Yosunkaya, E. (2013). Otizm etyolojisinde genetik ve güncel perspektif. Journal of Istanbul Faculty of Medicine, 76(4), 84-88).

OSB tanısı alan 2-3 yaş arası çocukların yaklaşık %25’inde sonradan konuşma ve iletişim kurma becerileri başlar ve 6-7 yaşlarına geldiklerinde okul çağındaki yaşıtlarıyla değişik düzeylerde sosyalleşebilirler. Ancak hastaların %75’inde yaşam boyu eğitsel ve sosyal destek gerekmektedir (Yosunkaya, E. (2013). Otizm etyolojisinde genetik ve güncel perspektif. Journal of Istanbul Faculty of Medicine, 76(4), 84-88)

Bilişsel Esneklik (Cognıtıve Flexıbılıty)

Bilişsel esneklik, yürütme işlevinin (EF) ana bileşenlerinden biridir ve bir görevden diğerine geçme ve ortamdaki değişikliklere hızlı bir şekilde uyum sağlayarak adapte olabilme yeteneği olarak tanımlanabilir (Diamond, 2013).

Yürütücü İşlev (Executıve Functıon)

Yürütücü İşlev, günlük görevleri başarılı bir şekilde tamamlamak için planlamamıza, odaklanmamıza ve çoklu görev yapmamıza izin vermek için birlikte çalışan üç bilişsel süreçtir.

TABLO3

Görsel 3

Bilişsel Esneklik (Cognıtıve Flexıbılıty)

Bilişsel esneklik, değişen kavramlara, görevlere veya bilgi türlerine yanıt olarak bilişsel davranışı uyarlama yeteneğini ifade eder (Ionescu, 2012). Bilişsel esneklik, bir dizi yürütme işlevi becerisini içeren bir “şemsiye” terimi olmasına rağmen, her ikisi de zihinsel durumlar arasında esnek bir şekilde geçiş yapma ve değişen bağlama yanıt olarak birden fazla eşzamanlı bakış açısı alma yeteneğini içerdiğinden, bilişsel beceri ile benzer anlamda kabul edilmiştir. Bilişsel esneklik, okuduğunu anlama (Cole ve ark., 2014), soyut matematik becerileri (Purpura ve ark., 2017) ve sosyal anlayışla (Bock ve ark., 2015) ilişkili olduğu gösterildiğinden, erken akademik ve sosyal başarılar için özellikle önemlidir.

Yİ genellikle insan beyninin prefrontal lob yapıları ile ilişkilidir. Bilişsel esneklik; bireylerin bir aktivite, kavram veya eylemden diğerine serbestçe katılmalarını ve ayrılmalarını sağlayan yürütme işlevinin temel bileşenlerinden biri olarak kabul edilir. Bilişsel esneklik, farklı fikirler ve eylem planları arasında hızlı bir şekilde uyum sağlama kapasitesini ifade eder ve bir kişinin güncellenmiş çevresel bilgileri algılamasına ve davranışlarını çevredeki değişikliklere göre ayarlamaya dönüştürmesine olanak tanır.

  • Otizm spektrum bozukluğu tanısı bulunan çocukların motor gelişim / fiziksel aktivite gibi kritik gelişim alanlarında önemli bozuklukları vardır (Berkeley, Zittel, Pitney, & Nichols, 2001; Memari and Ghaheri et al., 2013, Memari and Ghanouni et al., 2013, Memari and Ziaee et al., 2013). Pan ve ark, 2009’daki çalışmalarında; OSB’nin sosyal iletişim ve etkileşim becerilerindeki bozulmalar, tekrarlayan davranışlar ve kısıtlı ilgi alanları gibi temel özelliklerine ek olarak fiziksel aktiviteye ve sosyal hayattaki eğlence programlarına sınırlı oranda katılımın hareketsizliğe yol açtığı savunmuştur.

Daha önce yapılan çalışmalarda fiziksel aktivitenin bilişsel işlevlerle bağlantılı olduğunu ortaya çıkardı (Kramer ve Hillman, 2006). Themanson, Pontifex ve Hillman, 2008 yılında tipik gelişim gösteren çocukların incelenmesi, fiziksel aktivitenin bilişsel esneklik ve planlama gibi yürütücü işlev becerileriyle pozitif ilişkili olduğunu göstermiştir.

Yİ becerileri ile FA arasında bir bağlantı olduğunu düşünmek için yeterli teorik temel de vardır. Temporal Self Regülasyon Teorisi, FA ile Yİ arasında karşılıklı bir ilişki olduğunu savunmaktadır (Hall ve Fong, 2015) . Voss ve ark. (2013); prefrontal korteks, singulat ve temporal kortekslerin yanı sıra subkortikal beyin ağları da dahil olmak üzere, hem self regülasyon becerilerinde hem de Yİ yeteneklerinde yer alan bir kısım beyin bölgesinin, fiziksel aktiviteyle ilişkili olarak aktive edildiğini gösterdi. Başka bir deyişle, öz düzenleme kapasitesi daha yüksek olan ve uzun bir süre boyunca hedeflerini esnek bir şekilde sürdürebilen çocuklar fiziksel aktivitelere daha sık katılacaklardır (Todd, Reid ve Butler-Kisber, 2010). OSB’li çocuklar rutindeki değişikliklere uyum sağlamakta zorlandığından, çocuklardaki bilişsel esnekliğin genellikle karmaşık uyaranları ve başkalarıyla etkileşimi içeren fiziksel aktivite davranışlarını etkilemesini bekliyoruz (Sorensen ve Zarrett, 2014). Ayrıca Memari ve ark. (2015), birlikteliğe dayalı bir fiziksel aktivite sırasında OSB’li çocukların akranlarıyla sosyal etkileşim başlatma olasılıklarının daha düşük olduğunu gösterdi. OSB’de iletişim ve motor bozuklukların yanı sıra sosyal işlev bozuklukları da fiziksel aktivitelere katılım ve etkileşim fırsatlarını azaltabilir (Memari and Ghaheri et al., 2013, Memari and Ghanouni et al., 2013, Memari and Ziaee et al., 2013).

Bu durum, OSB’li çocukların grup yürüyüşleri, takım sporları veya oyunları gibi etkinliklere katılmalarının engellendiğine dair raporlarla da doğrulanmaktadır (Pan, 2009). Fiziksel aktivitelerin en etkili biçimlerinin sosyal nitelikli aktiviteler olduğu düşünülürse, OSB’li çocukların bu tür aktivitelere olan motivasyonlarının düşük olması, onları hareketsizlik riskiyle karşı karşıya bırakabilmektedir (Wehmeyer & Garner, 2003).

Yazar: Fzt. Çağla Boral

En Son Sağlık Yazılarımız

blog-post

Çocuklarda Şiddet Eğilimi

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) şiddetin tanımını bir kişinin psikolojik yara almasına veya fiziksel güç ve başka türlü …

blog-post

Serebral Palsi ve Ergonomi

Ergonominin Ergoterapide Yeri Ergoterapi, bireylerin günlük yaşamdaki bağımsızlığını ve toplumsal katılımını artırmak …

Zatay Sağlık

Sağlığınız için geç kalmadan iletişime geçin.
Sağlığınızı bekletmeyin.

Randevu Al